top of page

Hayata maruz kalmak

Yazarın fotoğrafı: Murat SELVİMurat SELVİ

Sanırım, dünya nüfusunun büyük bir kısmıyla aynı dertten muzdaribiz. Hayır, Corona’dan bahsetmiyorum. Dert dedim ama adam akıllı bir derdimiz olmadığı için tutulduğumuz bir hastalık olarak nitelense daha doğru olur. Başka bir hastalık vesilesiyle rutinimiz bozulup, hiçbir şeye yeterince zaman bulamadığımız hayatlarımız bir anda her şeyden çok zaman sunduğunda daha derinden hissettiğimiz bir hastalık. Hala Corona’dan bahsetmiyorum.


Ne dünya hayatını ne de sonrasını layıkıyla kavramış olma durumu bahsettiğim. Yarım yamalak yaşayıp gidiyor oluşumuz. Sorunumuz ne? Neden kalbimiz kırık? Eksiğimiz nerede yahut ne vakit, nerede kaybettik, sürekli arayıp duruyoruz ancak bir türlü denk getiremiyoruz o kıymetli yaşama sevinci mefhumunu?


Yapmamız gereken işleri vakitlice yapmamış olmanın ağırlığı var belki omuzlarımızda ve sanırım bu durum çoğumuz için geçerli. Geçmişe duyduğumuz özlem bununla alakalı olsa gerek. Gelecek kaygısı ve geçmişin pişmanlığı arasında elimizden kayıp giden, sahip olduğumuz en değerli ve aslına bakarsanız tek zaman dilimi bugün; yaşanmadan, sanki eskimiş gibi bizi terkediyor. Yaşamanın, hayata karışmanın, çalışmanın güzelliği, cezbediciliği; çalışmadan, hayata karışmadan, yaşanmadan anlaşılmıyor. Elindekinin kıymetini nadiren kavrayabilen bir canlı olan insan, hemen her konuda olduğu gibi belki de en kıymetli varlığı olan zaman konusunda da aynı umarsız tavrı kolayca sergileyebiliyor. Kendini ikna süreci haline getirdiğimiz hayatlarımız; olana - olmayana, gerçeğe - yalana, doğruya - yanlışa kendi kendimizi ikna etmeye uğraşıp durduğumuz ve sanki yaşamaktan ziyade maruz kaldığımız bir süreç gibi.


Neden ve ne ara bu hislerle dolduk bilmiyorum, ne vakit; yaşamak, hissetmek, idrak etmek önemsiz hale geldi? Kalbimiz ve aklımız neden ve ne şekilde bizden uzaklaştı? Ailemiz, yakınlarımız, arkadaşlarımıza olan sevgimizi kendileriyle değil de sosyal medya hesaplarındaki sanal kimlikleriyle paylaşmak nasıl ve neden bizleri tatmin eder hale gelmeye başladı? Hayatlarımız ne zamandan beri başkalarıyla sanal olarak paylaşabildiğimiz oranda kıymetli oldu? Bilmiyorum.


Ancak bildiğim şeylerden biri; bilgi ve eğitimin insanın irfanına saldırabildiğidir. Bilgi ve eğitim (örgün eğitim kurumlarında yapıldığı şekliyle formal eğitimi kastediyorum) birçokları için zihin bulanıklığı, karmaşa, faydasızlık, zaman kaybı vesilesi oluyor. Daha da kötüsü, maruz kalınan enformasyon bombardımanı ve eğitim anlayışımız artık yeterince biliyorum, ben oldum sanrısına sebep oluyor.


Üzücü bir durum sanki, her şeyden haberdar olan, her konuda az buçuk fikri bulunan ancak hissiz, amaçsız, gayesiz, dertsiz ve aslında gereksiz yığınlar haline gelişimiz.


Başlarken söylediğim gibi, dünya nüfusunun büyük bir kısmıyla aynı dertten muzdaribiz. Belkide sorunumuz; adam akıllı, gerçek, gerekli, faydalı bir derdimizin olmayışı.

 
 
 

Comentários


bottom of page