top of page

Olumsuzda buluşma kolaycılığı

Writer: Murat SELVİMurat SELVİ

Nimetlerinden en çok istifade edenlerin, hep daha çok şikayetlendiği ülke Türkiye.


Bu gerçek hiç değişmiyor, en çok şikayetlenenler hep ülkemizin nimetlerinden en çok istifade edenler oluyor. Bunlar, bu hallerinden dolayı hiçbir zaman, hiçbir şeyden mutlu olamadıkları gibi başkalarının mutluluğuna, huzuruna da düşmanlar maalesef ve bu yüzden sürekli etraflarına olumsuzluk yayıyorlar. Negatif ruh halleri yaşam biçimine dönüşmüş, şükründen aciz olduğumuz bunca nimet içinde dahi; yandık, bittik, öldük feveranları hiç bitmiyor.


Ülkenin zenginler kulübü bir yandan türlü bahanelerle milleti soymanın kırk çeşit yolunu ararken diğer yandan milletin siyasi tercihine parmak sallıyor. Açgözlülüğü ile nam salmış uluslar aşan şirketler kasalarını daha çok doldurmanın hesabını yapıyor. Pandemi, doğal afetler, enflasyon, kur; insanımıza zarar veren her ne varsa bunu fırsata çevirmenin derdine düşmüşler. Kimisi maddi çıkar, kimisi siyasi rant, hiç olmadı sosyal medyadaki üç beş beğeni uğruna; akıllarını, vicdanlarını, insaflarını bir kenara bırakıp göz göre göre; yalanın, algının, türlü ayak oyunlarının yanında yer alıyorlar. Siyasetçisi, sanatçısı, akademisyeni, ekonomisti, ünvanı farketmeksizin millete olumsuzluk aşılamak için mesai yapıyor, memlekete düşmanlık eden kim varsa onun değirmenine su taşıyorlar.


Kırk yıl çalışıp zor güç bir ev sahibi olan babanın evladı bugün; daireleri, arabası, bankada parasıyla elindeki son model telefonundan ekonominin ne kadar da kötü olduğuna dair analizler kasıyor. Binlerce liraya sattığı telefonun yanına şarj aleti koymayıp bunu çevrecilik diye pazarlayan Apple, tüm giderleri Türk lirası üzerinden olan Türkiye pazarında dolar kuruna endeksli fiyat belirliyor. Birileri de yeni modelini daha fazla fiyata alacağı için ekonominin ne kadar kötü olduğundan dem vurup yoksulluk edebiyatı yapıyor. Yoksulluk bu değil, olsa olsa daha çok harcama yoksunluğu bunun adı. Bir de neden daha çok harcamadım diye hayıflanma durumu varki, her isteğini ihtiyaç zannetme şımarıklığına düşecek kadar refah içinde olmanın olumsuz bir sonucu. ‘Sonradan görmüşlük’ deyiminde en güzel ifadesini bulan bu durum son yirmi yılda türlü rahatlıklara erişen bir kesim üzerinde sıklıkla görülüyor.


Toplumun nasıl hissedeceğine dair elinde büyük bir güç bulunan medyamızın durumu ise ayrı bir problem. Haberci geçinen kimileri yalan haber üretmek kastıyla çalışıyor. Bugün neyi, nasıl çarpıtsak ve insanlara biraz daha mutsuzluk aşılasak diye kafa yoruyorlar. İnsanların duygu durumlarıyla oynamak, morallerini bozmak, topluma nefret pompalamak en büyük amaçları. Bu şekilde kitleleri konsolide edebileceklerine inanıyor ve bu halin devamı için canla başla, gece gündüz çalışıyorlar. Haberin yalan olduğunun er geç anlaşılacak olması asla problem değil. Bugün artık yatsıya kadar bile sürmediğini, dakikalar içinde yalan da yalancı da ortaya çıktığını onlarda gayet iyi biliyorlar. Yaşadığımız çağda doğru bilgiye ulaşmanın sadece birkaç dakika aldığının onlar da farkında. Sadece bunu yapmaya zahmet etmeyecek insanların etkileşim oluşturmasına güveniyor ve bir şekilde ilgili haberin konuşuluyor olmasıyla kendilerini başarılı sayıyorlar. İsterse herkes yalan olduğunu konuşuyor olsun, hiç önemli değil, böylelikle onlar gündem oluşturma görevlerini yerine getirmiş, insanlara ne hakkında konuşacaklarını söylemiş oluyorlar.


Yaptıkları işin, üstlendikleri misyonun onursuzluğunun kendileri de farkında. Bundan dolayı seviyesizliklerini yüzlerine vuran tek bir paylaşım dahi sürü halinde küfürlerle saldırmalarına yetiyor. Nefretle dolmuşlar ve içten içe kendilerinden dahi nefret ediyorlar. İçinde yaşadıkları kültürden, ülkeden, toplumdan, kendi insanlarından nefret ediyorlar.

Ne geleneksel ne de yeni medyayı bu; kirli, ilkesiz, samimiyetsiz anlayışın insafına terkedemeyiz. Hiçbir temel değerden, etik ilkeden nasibini almamış bu iş yapma biçimini basit iktidar-muhalefet çekişmesi ekseninde değerlendiremeyiz. Kimin yanında durduğuna, kimden yana göründüğüne aldırış etmeksizin yalanın ve yalancıların karşısında durmamız gerekiyor. Ekonomiden siyasete, eğitimden medyaya en önemli unsurun kendimiz olduğunu, bu unsurların tamamı için etken olduğumuzu farketmeliyiz.


Bizim almadığımız bir ürünün fiyatı artamaz, gitmediğimiz mağaza ürünlerine zam yapamaz, izlemediğimiz, takip etmediğimiz içerik gündemimizi işgal edemez, oy vermediğimiz insan herhangi bir koltuğa oturamaz, müsamaha göstermediğimiz hoca derslerini siyaset dedikodusuyla geçiremez.


Özellikle medya alanında gördüğümüz kalitesizliği gidermenin öncelikle o kalitesizliğe karşı tavır almakla mümkün olacağı aşikardır. Dolaşıma giren her “yalan haber” insanımızı enformasyon bombardımanına karşı daha dirençli hale getiriyor. Yaparak/yaşayarak öğrenme kabilinden insanlar zamanla yeni medyaya adapte oldukça bu teknolojinin öncelikle hakikatin dolaşımına hizmet ediyor hale gelmesi gerekiyor.


İnternet, sosyal medya veya sanal ortamlar hiçbirini biz icat etmedik ancak tüm insanlığın hayrına hizmet edecek şekilde kullanması gerekenler bizleriz. Ve şüphesiz, geleneksel medyanın bağımlılıklarından kurtulmuş haliyle internette “akıl sahipleri” için büyük imkanlar var.

 
 
 

Comments


bottom of page